Anne ve öğretmen
Anne olduğum gün öğretmenliğe bakışım kökten değişti. Aslında hamileyken başlamıştı bir şeyler değişmeye. Duygularımdaki değişim elbette bunun önemli nedenlerinden biriydi ama esas olarak anne olmanın ne demek olduğunu hissettiğimde çocuklara ve eğitime bakışım bütünüyle değişti. Her çocuk okula annesiyle beraber gelir. Annelerin fiziki olarak okula gelmelerinden söz etmiyorum. Çocuklar zihinlerinde annelerini de okula getirirler. Başta anne olmak üzere, aileyi tanımak, her çocuğun özel, biricik olduğunu bilerek davranmak benim için eğitimin niteliğini belirleyen en önemli unsurlardan biri oldu.
Kendimden yola çıkarak anneleri, kızımdan yola çıkarak çocukları içeriden, yakından bir bakışla yeniden görmeye başladım. Okul öncesi dönemde ve ilköğretimde, çocuk, anne ve öğretmen arasında tahminlerin çok ötesinde bir akış vardır. Burada sağlıklı, dengeli bir ilişkinin kurulması çocuğun gelişimi, birey olabilmesi ve akademik başarısı için muazzam önemdedir. Bu üç taraflı ilişkide öğretmenin tarafların durumu hakkında açık ve yargısız bir bakışa sahip olması gerekir.
Kızım okul öncesi eğitime başladığında artık sadece bir öğretmen değil aynı zamanda bir veliydim. Diğer taraftaydım başka bir deyişle. Bir annenin okuldan ve öğretmenden beklentilerini içimde hissetmeye başladım. İlk beklentim öğretmeninin kızımı sevmesiydi belki ama bundan daha önemlisi onu kendi kişiliğiyle benimsemesi, gelişimine doğrudan müdahale etmek yerine ona rehberlik etmesiydi. Çoğu anne tam olarak adlandıramasa da bunu bekler. Öğretmeni genel olarak çocukları, özel olarak kendi çocuğunu sevsin, iyi bir rehber olsun ister. Çocuğuna yalnızca okuma-yazmayı, temel matematik bilgilerini öğretmesini değil okul ortamında, sınıfta, akranlarıyla ilişkilerinde kendini ifade etmeyi öğrenmesini ister.
Bir çocuğa baktığınızda ne gördüğünüz çok önemlidir. Bir soruyu yapamayan, konuyu anlayamayan, kurallara uymayan, yerinde duramayan ya da içine kapanmış bir insan görmek ya da ‘yapamadığı’ şeyler yüzünden bakışlarında bir güvercin tedirginliği olan bir insan görmek ve bu tedirginliğin nedenini sorgulamak sizin seçiminizdir. Ben, kızım doğduktan sonra onun bana öğrettiklerinden yola çıkarak ve yıllar içinde kendimi geliştirmek adına aldığım eğitimler, okuduğum kitaplar ışığında bir çocuğun ve aynı zamanda çocuğun ebeveyni olan anne babanın bu çaresizliğini, mutsuzluğunu anlamaya çalıştım.
Günümüz dünyasında onlara kişisel gelişimlerine göre özelleştirilmiş bir eğitim veremiyoruz, sınıf ve okul ortamını ihtiyaçlarına göre düzenleyemiyoruz. Bunun yanı sıra günlük hayatın sıkıntıları gün be gün artıyor. Öyleyse dedim kendi kendime onların farkındalıklarını, algılarını, düşünce yapılarını değiştirebiliriz, onların bu hayata karşı daha hazırlıklı olmalarına yardımcı olabiliriz. İşte böyle oldu Eline Snel ile tanışmamız. Aradığım cevapları, Eline Snel tarafından geliştirilen, başarısını bilimsel olarak da kanıtlamış “Çocuklar için Mindfulness” metodunda buldum.
Bir öğretmen ve aynı zamanda bir anne olarak bilinçli farkındalık alıştırmalarının kızımda, yeğenlerimde, öğrencilerimde sağladığıdeğişimi gözlemlemek heyecanımı daha da arttırdı. Bu yöntem sayesinde bedenleriyle kurdukları iletişimi, duygulara ve düşüncelere bakış açılarının nasıl evirildiğini, şefkat ve öz şefkat kavramı ile tanışmalarının onları nasıl iyileştirdiğini gördükçe hayran kaldım.Hollanda’da okullarda müfredata dâhil edilen metodun başarısını gözlerimle gördüm. Kalbimle hissettim.
Yirmi yıllık meslek hayatım boyunca hayatıma giren öğrencilerimin bana kazandırdığı tecrübeyi ve kızımın annesi olmanın bana öğrettiklerini, Eline Snel tarafından geliştirilen MindfulnessMethodu ile birleştirerek daha fazla çocuğa ulaşabilmek için bu yolculuğa çıktım.
Önümüzdeki günlerde ergenlerle ve ebeveynlerle de farkındalık çalışmaları yapacak olmanın da ayrıca heyecanı içindeyim